Gün ışımakta,etraf
alacakaranlık ve serin bir rüzgar esiyor dağdan vadiye doğru.Civar evlerin
ahırlarından gelen inek bağırtıları,memeleri süt dolan hayvanlar bir an önce
sahiplerine onları sağmaları için yalvarır gibi ve kuzuların boyunlarına
takılan çıngıraklar,sabah vaktinin soğuğuyla birbirlerine sokulmakta. Birazdan köy
ahaliside dökülür tozlu yollara,üstlerinde bluz,altlarında şalvar ve ellerinde
çapa,kış bitti bahardan başlamalı toprağı havalandırmaya,bu sene kış
çetin,kardan geçilmedi yollar. Toprak nemine doydu,toprağı ekmezsek ziyan olur
onca bereket. İşte Leyla teyze,zavallı gelmiş 70 yaşına bir başına yaşıyor
ahşaptan dökme evinde,koca desen kaç yıl önce göçmüş öte tarafa,çocuklar
evlendikten sonra unutmuş analarını.O yine de mutlu ‘Boşver kızım,Allah onlara
iyilik versin,onlar beni unuttuysa Allah beni unutmadı ya’ der ne zaman oturup
sohbet etsek. İki büklüm çıkıyor kapıdan,yaş yetmiş romatizmal hastalıklar bükmüş
zavallımın belini,bir eşeği var adı Manolya,evden çıkar çıkmaz ağır aksak
adımlarla ahıra gidip önce Manolyayı salıverir sonra evin arkasına dolanıp
çapasını ve sebetini alıp Manolyanın eğerine yükler,sonra ipinden tuttuğu gibi
koyulurlar yola. Aşağı yolun hemen kıyısında tarlası,tarla dediğime bakmayın en
fazla bir dönümdür bostanı,az biraz karnını doyuracak kadar mahsülünü
çıkardıktan sonra,geri kalanını köyün imamına getirir. ‘Hocam,bunları da götür
şehre,satabildiğini sat.’ Belli ki yavaş yavaş uyanmakta ev ahalisi,içeriden
sesler geliyor. Uyanır uyanmaz tuvalete yönelip içeride birinin olduğunu
anlayınca ağzının ucuyla,sabah mahmurluğuyla bir küfür savuruyor dedem ‘Çık
ulan hergele,keyif mi yapıyon tuvalette..’ İçerden Rasim’in sesi ‘Tuvalette de
rahat yok,az bekle hele biter birazdan işim.’ Diye karşılık veriyor dedeme.
Kapının önünden geçen ninem ‘Len Rasim tuvalette konuşulur mu,çarpılırsın,töbe
de evladım töbe de..’ İçerden bir ıkınma sesi ve musluktan akan suyun şakırtısı
‘Çıktım işte, buyur gir.’ dedem tam elini kaldırıp bir tane patlatacakken Rasim
kıvrak bir hareketle elinden kurtuluverdi. Rasim evin en küçüğü,doğal olarak en
haşaresi daha 14 yaşında,haşare olduğuna bakmayın dersleri çok iyidir,şeytana
pabucunu ters giyidirecek türden kurnazdırda,benim küçük kardeşim. Balkondan
içeri girdiğimde ninem benim odamdan çıkıyordu.
-Hah! Kızım bende
seni bulamayınca merak ettiydim,burda mıydın?
-Burdayım nine,namazdan sonra uyku tumadı bende balkona
çıktıydım.
-Sabah sabah balkon da üşürsün be kızım, üstündeki bluzda
ince gibi sırtına bir şey alaydın ya ?
-Yok ninem,iyiyim ben sen tasalanma.
-İyi madem,ben ahıra iniyom,sende kahvaltıyı hazır et.
Ninem, 63 yaşında azcık kamburlu beyaz tenli
boncuk gözlü,tiz sesli bir kadın. Annem vefat ettikten sonra bize hem ana oldu
hem baba. Babam annemin vefatından sonra Rasimle beni nineme emanet etti,sonra
da Avrupa’nın yolunu tuttu.Orada daha iyi işler varmış,maaşı
bol,refahmışta,başlarda para yollardı bir de mektup,halini hatrını anlatırdı
ben burada iyiyim kızım sen kardeşine sahip ol ninenlere yük olmayın diye
yazardı. Zaman geçtikçe sıklığı da azaldı mektupların haliyle paranın, meğer
oralarda yabancı bir işçi kadınla evlenmiş ikamet izni için,sonra da çocukları
olmuş. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur diye boşuna dememiş
atalarımız,babam da yeni karısının çocuklarına babalık yapmaya başlar olmuş. Yazdığı
son mektubunda zor durumda kaldığı için böyle yapmak zorunda olduğunu anlatmış
bana,bir de diyor ki sakın kızma bana. Keşke sadece kızgın olsaydım babamın bu
yaptığına,annem öldükten sonra öksüz kalmıştık,şimdi de yetim kalmıştık şu
dünya da.
K.Erdemli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder