11 Mart 2015 Çarşamba

Hiç Beklenmedik

      Gün ışımakta,etraf alacakaranlık ve serin bir rüzgar esiyor dağdan vadiye doğru.Civar evlerin ahırlarından gelen inek bağırtıları,memeleri süt dolan hayvanlar bir an önce sahiplerine onları sağmaları için yalvarır gibi ve kuzuların boyunlarına takılan çıngıraklar,sabah vaktinin soğuğuyla birbirlerine sokulmakta. Birazdan köy ahaliside dökülür tozlu yollara,üstlerinde bluz,altlarında şalvar ve ellerinde çapa,kış bitti bahardan başlamalı toprağı havalandırmaya,bu sene kış çetin,kardan geçilmedi yollar. Toprak nemine doydu,toprağı ekmezsek ziyan olur onca bereket. İşte Leyla teyze,zavallı gelmiş 70 yaşına bir başına yaşıyor ahşaptan dökme evinde,koca desen kaç yıl önce göçmüş öte tarafa,çocuklar evlendikten sonra unutmuş analarını.O yine de mutlu ‘Boşver kızım,Allah onlara iyilik versin,onlar beni unuttuysa Allah beni unutmadı ya’ der ne zaman oturup sohbet etsek. İki büklüm çıkıyor kapıdan,yaş yetmiş romatizmal hastalıklar bükmüş zavallımın belini,bir eşeği var adı Manolya,evden çıkar çıkmaz ağır aksak adımlarla ahıra gidip önce Manolyayı salıverir sonra evin arkasına dolanıp çapasını ve sebetini alıp Manolyanın eğerine yükler,sonra ipinden tuttuğu gibi koyulurlar yola. Aşağı yolun hemen kıyısında tarlası,tarla dediğime bakmayın en fazla bir dönümdür bostanı,az biraz karnını doyuracak kadar mahsülünü çıkardıktan sonra,geri kalanını köyün imamına getirir. ‘Hocam,bunları da götür şehre,satabildiğini sat.’ Belli ki yavaş yavaş uyanmakta ev ahalisi,içeriden sesler geliyor. Uyanır uyanmaz tuvalete yönelip içeride birinin olduğunu anlayınca ağzının ucuyla,sabah mahmurluğuyla bir küfür savuruyor dedem ‘Çık ulan hergele,keyif mi yapıyon tuvalette..’ İçerden Rasim’in sesi ‘Tuvalette de rahat yok,az bekle hele biter birazdan işim.’ Diye karşılık veriyor dedeme. Kapının önünden geçen ninem ‘Len Rasim tuvalette konuşulur mu,çarpılırsın,töbe de evladım töbe de..’ İçerden bir ıkınma sesi ve musluktan akan suyun şakırtısı ‘Çıktım işte, buyur gir.’ dedem tam elini kaldırıp bir tane patlatacakken Rasim kıvrak bir hareketle elinden kurtuluverdi. Rasim evin en küçüğü,doğal olarak en haşaresi daha 14 yaşında,haşare olduğuna bakmayın dersleri çok iyidir,şeytana pabucunu ters giyidirecek türden kurnazdırda,benim küçük kardeşim. Balkondan içeri girdiğimde ninem benim odamdan çıkıyordu.

-Hah! Kızım bende seni bulamayınca merak ettiydim,burda mıydın?
-Burdayım nine,namazdan sonra uyku tumadı bende balkona çıktıydım.
-Sabah sabah balkon da üşürsün be kızım, üstündeki bluzda ince gibi sırtına bir şey alaydın ya ?
-Yok ninem,iyiyim ben sen tasalanma.
-İyi madem,ben ahıra iniyom,sende kahvaltıyı hazır et.

     Ninem, 63 yaşında azcık kamburlu beyaz tenli boncuk gözlü,tiz sesli bir kadın. Annem vefat ettikten sonra bize hem ana oldu hem baba. Babam annemin vefatından sonra Rasimle beni nineme emanet etti,sonra da Avrupa’nın yolunu tuttu.Orada daha iyi işler varmış,maaşı bol,refahmışta,başlarda para yollardı bir de mektup,halini hatrını anlatırdı ben burada iyiyim kızım sen kardeşine sahip ol ninenlere yük olmayın diye yazardı. Zaman geçtikçe sıklığı da azaldı mektupların haliyle paranın, meğer oralarda yabancı bir işçi kadınla evlenmiş ikamet izni için,sonra da çocukları olmuş. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur diye boşuna dememiş atalarımız,babam da yeni karısının çocuklarına babalık yapmaya başlar olmuş. Yazdığı son mektubunda zor durumda kaldığı için böyle yapmak zorunda olduğunu anlatmış bana,bir de diyor ki sakın kızma bana. Keşke sadece kızgın olsaydım babamın bu yaptığına,annem öldükten sonra öksüz kalmıştık,şimdi de yetim kalmıştık şu dünya da.
                                                                               K.Erdemli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder