19 Mart 2015 Perşembe

LİSE DEFTERİ/LİSE DERTLERİ





"Bak kızım çok seveceksin okulumuzu; küçüktür, ek binadan hallice.. Ama iyi dostluklar kurarsın burda, guzel anılar biriktirirsin; hemen karar verme 2 hafta saklayım bu dilekçeyi sonra sen gelip yırtacaksin,  güven bana..."

-Güven bana- Pek büyük bir laf. Güvenelim bakalım..

"Yarın ola hayr'ola." İlk kez 15 yaşında ettim bu lafı ve ilk kez anladım sık sık bu veczin ardına saklanan insanları.

Yarın oldu hayr'oldu... 2 hafta bekledim ve ben yırttım dilekçemi. İlk kez benim diyerek girdim okula, sınıfım dedim, arkadaşlarım.

Güzel dostlar biriktirdim, güzel arkadaşlıklar, anılar... Tarih atılmış sayfalar hatta altına birkaç kelime not bile düşülmüş. Çokça da fotoğraf akıllı telefonların hafızasında...

Beraber azar işitmek de dairdi o günlere, saatlik yollarda kısık sesle dedikodu yapmak da. Kış günü gizli gizli dondurma yemek de, giriş katta ağlamak fiilini icra etmek de...

Emanet olmak da, emanet etmek de. Emanet kalmakta, emanete sadık kalmak da..

İlk kez kaçan trenin ardından bakakalmak da pek tabi o günlerden hatıra.

Şiirle tanışıp; siire kavuşmak o zamanın kısmetindeymiş demek. Cemil Meriç ile de tabi.

"Aman anlamayacağın şiiri okuyup napacaksın başka bir heves bul kendine." denilerek küçümsenmek de.

Heves...

O zaman hevesti ya şiir okumak, şarkılar dinleyip telefon kaptırırdık bizler de derslerden arta kalan vakitte... Bir kelime için iddiaya girerdik amaçsızca...

Ve rehber ogretmenlerimizin yanında ağlardık. Ne de olsa onlar sormazdı sebebi; malûm üniversite telaşı..

Acı gelmezdi hiç kimin aklına. "Bu yaşta çocuğun ne derdi olur ki?"
Çocuğun ne derdi olur ki?

Onsekizinci yaşımın mumlarını üflememle, büyümenin iyi bir fikir olmadığını; geçmiş sınavın sonuç belgesini aradığımız kalabalık  salonda rast geldiğim manzara anlatmaya yetti. Kim bilir belki artmıştı bile..

18 yaşımın ilk anlarını Sakarya'da dershanemin bize bahşettiği 1 saatlik arada,  simitçiye pasta sokmayı başaran,  varlıkları şükür sebebi arkadaslarım yaşattı bana.

Veda ettiğim Sakarya'da hoşgeldin dediler 18.yaşıma ve bana..

Ve çok uzaklara uğurladılar çocukluğu.
Ve çok uzaklara uğurladılar sadık kalınan emanetleri ve tüm bunlardan habersizdiler.

Yüzü kızaran cocuklardık biz artık yüzü kızaran genç olmaktaydı sıra.. Yeri gelmisken bir dip not; zaten ne geldiyse başımıza yüzümüz kızarmaz hale geldikten sonra gelmedi mi ya?..

Ne çok şey yaşanmış da kalmış aklın kuytu köşelerinde.. Şimdi nerden mi çıktı tüm bunlar?

Vakit geldi artık; kabullenme vakti ya da zihin içinde küçük bir temizlik..

Sebebi mevhûm. Ama vakit geldi..

Elçi olmak düştü payıma da: Anılarla kelimeler arasında.

Elçiye zeval olmaz. Affola..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder