Devrik cümlelere oluşturulmuş üç noktalı bir hayattı benimki.
Hep bir yarım kalmışlık, yüklemi kayıp cümleler silsilesi. Sürekli düşünmek,
tonlarca şeyi; gökte uçan kuşu, İstanbul da okunan ezanı, Filistin’deki çocuğu,
İngiltere’deki ateisti, Afrika'daki Leoyu...
İnanır mısınız bir paspası bile
düşündüğüm oluyor bazen, bazen ise direk bir paspas olduğum. Düşündüğüm her
şeye dönüşüyor, yaşıyor sonra düşüncelerimde ölüyorum. Sonra tekrarlanıyor her
şey yeniden. Fakat mükerrirlikten başka nedir ki bu? Sürekli bir şeyler tekerrür
ediyor içimde lakin hepsi de birbirinden farklı tonla zırvalık.(evet hepsi
birer zırvalık, saygım yok zerre hiçbirine, yok olmaya layık zırvalıklar!)
Bu kadar düşüncenin hem farklı olmayı hem de tekrarlanmayı
nasıl becerebildiğini çözemiyorum. Sonra biraz da bunu düşünüyorum. Ve şiddetli
bir baş ağrısı beynimin içinde demleniyor. Fokurduyor, yakıyor hatta. Çıkan
buharı hissedebiliyorum inanabiliyor musunuz? Şimdiye kadar kaç kere öldüğümü
sayamadım. Parmaklarımın sayısını çoktan geçtiler, bir süre sonra bıraktım
bende bundandır saymayı. Düşünmek nefes
alıp vermek gibi, istediğin zaman durduruyorsun fakat durdurman demek “ölmek”
demek. Öldüm demem bu yüzden işte. Rollere bürünüyor, onları yaşıyor sonra bir
anda düşünmeyi kesiyorum, onlar yok oluyorlar ve ben tekrar ölüyorum beynimde.
Bazen iki kaşımın ortasından tek bir kurşunla, bazen beysbol sopasıyla, bazen
ise çöldeki sarı yılanı kullanarak. Ve inanır mısınız bunların hiç biri beni
kendi yıldızıma ulaştırmıyor, çünkü gittiğimde bulabileceğim bir gülüm yok.
Kendini beğenmiş de olsa, insanın hayatında bir gülün olması
güzel bir şeydir. Bunu biraz da sizin düşünmeniz lazım. Görüyorum ki gül
bahçesinde tek yaptığınız bir köpekten farksızca toprak eşelemek. Gülleri göremiyorsunuz
ve bu beni delirtiyor. Sizi bir fanustan seyrediyorum sora biraz da sizi
düşünüyorum fakat zihnimi yoruyorsunuz. En çok da siz yoruyorsunuz evet! Yaşam faaliyetlerimi bitirmek istediğim çok
oldu açıkçası düşünmemek için sizi. Asla tamamlanmayan bir su doku gibisiniz.
Nereye koyarsam koyayım tamamlanıp bir bütün olamıyorsunuz. Şiddetli bir
bencilliğin esiri olmuş, bütünü göremiyorsunuz.
Sizi düşündüğüm zamanlar dışında bazen umut dolu bir insan
olabiliyorum. Sanki her şey güzel olabilir gibi, sanki gidenler geri gelebilir
gibi. Fakat sonra siz bir kanalda, bir afişte, bir gazetede karşıma
çıkıveriyorsunuz. Bazen ise bir yolda yürürken sizden kaçırmak için zihnimi, kaldırımları
seyrederken bir anda karşımda beliriveriyorsunuz. En çok sizi görmemi
istiyorsunuz sanki, en çok sizi düşünmemi ve iktidar olma hırsınız ile eziyorsunuz tüm ümitlerimi. Gülüm de ezilmişti bunların altında zaten.
Evet,
inanır mısınız sizi hiç sevmiyorum. Öfkeliyim size, beni içinden çıkılmaz bir
duruma getirdiğiniz için. Yaptıklarınızın hepsini düzeltmek istiyorum. Size
kızmamak için, temyiz kudretinden noksan bir çocuk olduğunuzu varsayıyor,
sadece oyuncaklarınızı dağıttığınızı hayal ediyorum. Fakat değilsiniz ve sanki
bunu gözüme sokmak için yaşıyorsunuz hala.
Deliriyorum, üstelik yavaş yavaş da değil. Beni hızla
delirtiyorsunuz. Bir Cem Karaca şarkısında buluyorum kendimi. Altından kalkamıyorum
yaptıklarınızın. Tek yapabildiğim düşünmek oluyor adınıza, bazı şeyler nasıl
düzelebilir bunu düşünmek. Fakat çok şeyi götürdünüz ve maalesef gidenler geri
gelmiyor. Şimdi söyleyin bana nasıl oluyor da burnunuzun ucundaki o canım
gülleri hala göremiyorsunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder