10 Ağustos 2014 Pazar

Savrulan-2

Üç noktanın dördüncüsüyüm ve hiçbir yere koyamıyorum kendimi.Hangi cümleyi noktalasam yeni bıkkınlıklara gebeydi ve gitmek o zamanlar tek çare oluyordu. Gitmek her zaman için kısa bir kelimedir.Hangi dile bakarsanız bakın mastarıyla birlikte beş altı harf eder.Ancak o sözcük bazen öyle yer eder ki.Sırttaki kulunç gibi canınızı yaka yaka yerleşir.Onunla yaşamayı öğrenirsiniz.İsmim kulağıma okunurken ezan ve kametle ismimin bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıktığına inanıyorum.Sanki  söylenen tek söz “git” gibi geliyor.Evliya Çelebi nasıl ki rüyasında bocalayıp “Seyahat ya resulallah”dediyse ben de seyahat anneciğim demiştim ancak bu vaadim çok sonraları gerçekleşti.Ayça ben yapamıyorum”deyince anladım aslında ben de yapamıyordum.Neye el atsam elimde kalıyordu.Neye benim desem benden koşar adım uzaklaşıyordu.Benim kulağıma ezanı ve kameti dedem okumuş.Sonra da Raif ismini vermiş.Eğer kendimi bildiğim bir yaşta onu yakalayabilseydim “Raif ne ulan”derdim.Raif diye bebek mi olur.Raif 45 yaşındaki bir miski amber pazarlamacısının ismi olabilir ancak.Takvim yaprağında okudum doğan çocuğa erkekse Emir kızsa Merve ismini öneriyorlar”derdim.Dedem işi biliyordu belki de bu yüzden erken vefat etti.Belki de bu ismin ağırlı altında ya da dünyanın ve 7 milyar küsür insanın ayakları altında ezileceğimi biliyordu kim bilir.Eve gelmek için bindiğim otobüste gerektiğinde yaşlılara,hamilelere yer verin diyordu.Ben ne bana böyle bir isim veren yaşlıya ne de böyle biçimsiz bir oğlan doğuran anneme yer vermezdim.Hak etmiyorlardı.Eve geldiğimde aklımda otobüs ya da dedem yoktu.Hepsi bir anlık düşünceler ilkokulda şaka yapmak için arkadaşlarımın üzerine döktüğüm uçucu mürekkep gibi.Bu beynimi bir süreliğine yiyen düşünceler de mürekkep gibi insanlar üzerinde bir anlık şaşkınlık yaratan sonraysa hiç kimseye sormadan çekip giden havaya karışan mürekkep gibi.Apartmanın dış kapısını anahtarımla açtım,anladığım kadarıyla kapıcı değişmişti.Annem bana her zaman için “Kapıcı deme  apartman görevlisi de”derdi.Ben annemin kelimelerin öylece karşımızda duran somutlaşmış hallerine bu kadar kafayı takmasına anlam veremiyordum, küçüktüm.Hala anlam veremiyorum,hala küçüğüm.Eve de aynı taktiği uyguladım anahtarımı soktum ve girdim.İlk seferde üst kilidin anahtarını isabet ettirmem benim için şaşırtıcıydı.Ama yıllar insana çok şey öğretiyor.Hangi anahtarın hangi kilide uyduğu gibi.Keşke o yıllar hangi insanın hangi insana uyduğunu da öğretselerdi.Belik yıllarca bunu okullarda öğrettiler de ben o derslere girmedim.Belki üniversitelerde bu konuda makaleler yazıldı da üşendim okumadım.Şu Allah’ın belası 7 milyar ve yanındaki milyonlarca küsürü bunu medreseden,yaygın öğretimden ya da açıktan sınavlara girerek öğrendi ama ben bundan mahrum kaldım.Ama suç benim değil ey insanlar bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp bu doğru fakat öğretmemek daha ayıp.Her insana  evinin kapısının önünde kendisinin olmayan bir çift ayakkabı gerek.Bu fikir beni bazen gelip gelip yoklar.Sonrasında Ankara’daki evimizin önünde duran babamın arkasına basarak giydiği ayakkabı gelir.Bir ayakkabı bulunmalı o kesin ve tabi ki kadın ayakkabısı olması daha makbuldür.Eve girdim.Aylardır belki de beni bekleyen lavaboda yüzümü yıkadım.Ne garip siz gidiyorsunuz ama eviniz sizi bekliyor gelir gelmez yüzünüze musluktan o güne kadar beklettiği sudan fışkırtıyor.Ne sorgu var ne de tek bir sual.Geceyi bozan su sesinden başka hiçbir şey yok.Kendimi koltuğa attım kanalları belki de üç defa dolandım.Babam geldi sonra o benim kadar hızlı aşamamıştı çelik kapıyı eve girerken biraz savaş vermişti.Savaştan yorgun düşse de başarmıştı.Tüm engelleri aşarak gelmişti.Hayatımızı nasıl tam ortasından yardıysa kapıyı da öyle yarar gibi geçmişti.Televizyon sesine şaşırdı bir an durakladı.Oturma odasına geldi.Beni gördü.Bir süre inceledikten sonra hayırsız oğlunun aynısı olduğuma kanaat getirince “Geldin mi eşek sıpası”dedi.Annem böyle dese nasıl duygulanırdım”Anne ben geldim hayırsızın”mısrası düşerdi halılara.Ancak babam bana sınıfta bıraktığı öğrencisini sokakta gören matematikçi gibi bakıyordu.”Evet baba geldim”dedim sesimdeki titremeyle.Dolapta yemek var,ekmek var mı bilmiyorum deyip yatak odasına leş gibi sigara kokan üstünü değiştirmeye gitti.Ben de gitmesini iyi bilirdim ancak yatak odasına böyle gitmek her baba yiğidin harcı değildir.Anlaşılan o ki yılların eskitemediği atlet Hüseyin Bey kısa mesafede oğlundan hala daha iyi.
                                                                                                             
                                                                                     Emre Gülarman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder