Üç noktanın dördüncüsüyüm ve hiçbir yere koyamıyorum
kendimi.Hangi cümleyi noktalasam yeni bıkkınlıklara gebeydi ve gitmek o
zamanlar tek çare oluyordu. Gitmek her zaman için kısa bir kelimedir.Hangi dile
bakarsanız bakın mastarıyla birlikte beş altı harf eder.Ancak o sözcük bazen
öyle yer eder ki.Sırttaki kulunç gibi canınızı yaka yaka yerleşir.Onunla
yaşamayı öğrenirsiniz.İsmim kulağıma okunurken ezan ve kametle ismimin bir
kulağımdan girip bir kulağımdan çıktığına inanıyorum.Sanki söylenen tek söz “git” gibi geliyor.Evliya
Çelebi nasıl ki rüyasında bocalayıp “Seyahat ya resulallah”dediyse ben de
seyahat anneciğim demiştim ancak bu vaadim çok sonraları gerçekleşti.Ayça ben
yapamıyorum”deyince anladım aslında ben de yapamıyordum.Neye el atsam elimde
kalıyordu.Neye benim desem benden koşar adım uzaklaşıyordu.Benim kulağıma ezanı
ve kameti dedem okumuş.Sonra da Raif ismini vermiş.Eğer kendimi bildiğim bir
yaşta onu yakalayabilseydim “Raif ne ulan”derdim.Raif diye bebek mi olur.Raif
45 yaşındaki bir miski amber pazarlamacısının ismi olabilir ancak.Takvim
yaprağında okudum doğan çocuğa erkekse Emir kızsa Merve ismini
öneriyorlar”derdim.Dedem işi biliyordu belki de bu yüzden erken vefat
etti.Belki de bu ismin ağırlı altında ya da dünyanın ve 7 milyar küsür insanın
ayakları altında ezileceğimi biliyordu kim bilir.Eve gelmek için bindiğim
otobüste gerektiğinde yaşlılara,hamilelere yer verin diyordu.Ben ne bana böyle
bir isim veren yaşlıya ne de böyle biçimsiz bir oğlan doğuran anneme yer
vermezdim.Hak etmiyorlardı.Eve geldiğimde aklımda otobüs ya da dedem
yoktu.Hepsi bir anlık düşünceler ilkokulda şaka yapmak için arkadaşlarımın
üzerine döktüğüm uçucu mürekkep gibi.Bu beynimi bir süreliğine yiyen düşünceler
de mürekkep gibi insanlar üzerinde bir anlık şaşkınlık yaratan sonraysa hiç
kimseye sormadan çekip giden havaya karışan mürekkep gibi.Apartmanın dış
kapısını anahtarımla açtım,anladığım kadarıyla kapıcı değişmişti.Annem bana her
zaman için “Kapıcı deme apartman
görevlisi de”derdi.Ben annemin kelimelerin öylece karşımızda duran somutlaşmış
hallerine bu kadar kafayı takmasına anlam veremiyordum, küçüktüm.Hala anlam
veremiyorum,hala küçüğüm.Eve de aynı taktiği uyguladım anahtarımı soktum ve
girdim.İlk seferde üst kilidin anahtarını isabet ettirmem benim için şaşırtıcıydı.Ama
yıllar insana çok şey öğretiyor.Hangi anahtarın hangi kilide uyduğu gibi.Keşke
o yıllar hangi insanın hangi insana uyduğunu da öğretselerdi.Belik yıllarca
bunu okullarda öğrettiler de ben o derslere girmedim.Belki üniversitelerde bu
konuda makaleler yazıldı da üşendim okumadım.Şu Allah’ın belası 7 milyar ve
yanındaki milyonlarca küsürü bunu medreseden,yaygın öğretimden ya da açıktan
sınavlara girerek öğrendi ama ben bundan mahrum kaldım.Ama suç benim değil ey
insanlar bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp bu doğru fakat öğretmemek daha
ayıp.Her insana evinin kapısının önünde
kendisinin olmayan bir çift ayakkabı gerek.Bu fikir beni bazen gelip gelip
yoklar.Sonrasında Ankara’daki evimizin önünde duran babamın arkasına basarak
giydiği ayakkabı gelir.Bir ayakkabı bulunmalı o kesin ve tabi ki kadın
ayakkabısı olması daha makbuldür.Eve girdim.Aylardır belki de beni bekleyen
lavaboda yüzümü yıkadım.Ne garip siz gidiyorsunuz ama eviniz sizi bekliyor
gelir gelmez yüzünüze musluktan o güne kadar beklettiği sudan fışkırtıyor.Ne
sorgu var ne de tek bir sual.Geceyi bozan su sesinden başka hiçbir şey
yok.Kendimi koltuğa attım kanalları belki de üç defa dolandım.Babam geldi sonra
o benim kadar hızlı aşamamıştı çelik kapıyı eve girerken biraz savaş
vermişti.Savaştan yorgun düşse de başarmıştı.Tüm engelleri aşarak
gelmişti.Hayatımızı nasıl tam ortasından yardıysa kapıyı da öyle yarar gibi
geçmişti.Televizyon sesine şaşırdı bir an durakladı.Oturma odasına geldi.Beni
gördü.Bir süre inceledikten sonra hayırsız oğlunun aynısı olduğuma kanaat
getirince “Geldin mi eşek sıpası”dedi.Annem böyle dese nasıl duygulanırdım”Anne
ben geldim hayırsızın”mısrası düşerdi halılara.Ancak babam bana sınıfta
bıraktığı öğrencisini sokakta gören matematikçi gibi bakıyordu.”Evet baba
geldim”dedim sesimdeki titremeyle.Dolapta yemek var,ekmek var mı bilmiyorum
deyip yatak odasına leş gibi sigara kokan üstünü değiştirmeye gitti.Ben de
gitmesini iyi bilirdim ancak yatak odasına böyle gitmek her baba yiğidin harcı
değildir.Anlaşılan o ki yılların eskitemediği atlet Hüseyin Bey kısa mesafede
oğlundan hala daha iyi.
Emre Gülarman
Emre Gülarman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder