Birini tanıdım; müthiş bir hafızası, efsane taklit yeteneği vardı. Konuşurken, şakalaşırken
filmlerden, dizilerden, şiirlerden ve kitaplardan alıntılar, replikler verirdi. O
replikler, o karakterler içindeyken nasıl mutluydu, gözlerinin içi gülerdi veya
hüzünlenirse yine gözlerinden ağlayan yüreğini belli ederdi. Hele bir de muhatabı repliğin veya
alıntının kaynağını bilir ve karşılığını verirse, değmeyin
keyfine... Ah bir de nasıl güzel sesi vardı, türkü söyler, söylerken ruhunu
katık ederdi. Konservatuara gitmek istemiş, hukukçu baba hukuk fakültesi yazdırmış. Onu tanıdım
tanıyalı bir türlü sevmeyi başaramadığı hukuk fakültesinde.
***
Yabancı dil öğrenmek biraz da yetenek işidir, bilen bilir. Yabancı dile inanılmaz yeteneği olan, İngilizce yazılılarında kopya için dört yanı sarılan biriydi. Bir şarkının ismini bulmaya çalışıyorum, lisedeyiz, o zamanlar teknoloji bu kadar gelişmemiş, şarkıyı radyoda orda burda duyduğumda deliriyor, ismini bir türlü bulup da şarkıyı arşivime ekleyemiyorum. Kız şarkıyı dinledi, sözlerini not etti, birkaç dakikaya mesajla ismini gönderdi. Duyduğunu anlamak en zor aşamasıdır bana sorarsanız dil öğrenmenin, o bu işi İngilizce için lisede çoktan halletmişti. Belirteyim, biz öğretmen lisesindeydik, yabancı öğretmenlerimiz falan yoktu ve pekçoğumuz İngilizce'yle lisede tanışmıştı. Babasının zoruyla bu kız sayısal seçti, yabancı dil bölümü seçse olacağından kat be kat daha az başarılı oldu, sonunda da sevmediği bir bölüm kazandı. En son gördüğümde mezun olmayı beklerken, bir yandan da mezuniyet sonrası gidebileceği Avrupa ülkelerini araştırdığını söylüyordu. Belli ki bölümünü bir türlü sevememişti o da...
***
Dinlerken notaları ayırd ettiği için ders çalışırken enstrümantal dahi müzik dinleyemeyen, çocukluğundan beri gitarın her türlüsünü çalmayı bilen, kendi başına saksafon çalmayı öğrenmiş, aynı zamanda şarkı söyleyebilen, velhasıl müziğe müthiş yeteneği olan biriydi. Müzik onun için bir yaşam biçimi, bir mutluluk sebebiydi. Konservatuar okumak istemiş, ailesi pek de iyi bir fikir olmayacağına ikna etmiş. İstemediği ve çok da sevmediği bir bölümü, gitarına sığınarak bitirdi.
***
Ne çok mutsuz insan tanıdım yalan dünyalarında küçük mutluluklara sığınarak yaşamak zorunda kalan... Ne çok insan tanıdım ''kendi iyilikleri için'' hayallerinden zorla koparılan... Karşılığında sorun çıkarmayan, mutlu ve dürüst insanlar olmaları istenen. Oysa izin verseydin mesela çocuğuna istediğini seçebilmesine, yeteneğine göre, belki çok başarılı olmazdı, belki çok para kazanamazdı, belki toplumun değerlerine göre okul-askerlik-iş-evlilik ritüelini tam zamanında sırasıyla yerine getiremezdi; ama her sabah aslında içinde hiç olmak istemediği, başkalarının hayallerini yaşadığı dünyasına mutsuz ve hevessiz kalkmak zorunda kalmazdı. Bilirsin, sabah uyanması için bir sebebi olmalı insanın.
İşinde başarılı ve sevilen insanlara dikkat edin, hepsi işini
görece seven insanlar. Vergi dairesindeki memurun, dinmeyen baş ağrılarınıza
şifa aradığınız doktorun, çocuğunuzun her gün belki de sizden daha fazla
gördüğü öğretmeninin, simit almaya gittiğiniz fırıncının gözlerinin içine
bakın. Işıldayan bir çift gözle mi, yoksa rengi solmuş donuk bakışlarla mı
karşılaşıyorsunuz? Hep söylüyoruz ya, herkes işini iyi yapsa memlekette sorun
falan kalmaz. Doğru da, peki ya yapmak zorunda olduğu işi asgari düzeyde dahi
sevmiyorsa? Çocuklarınızı iyi tanıyın ve onlara kendilerini tanımaları için
uygun zeminler hazırlayın. Yetenek ve eğilimlerine, kapasitelerine ve
gerçeklerine göre okullara yönlendirin. Evebeyn olmak ciddi bir iştir, farkına
varın. Kendinize hayırlı, topluma faydalı, torunlarınıza aklı başında evebeyn
olacak bireyler yetiştirmenin sırrı sizde. Elbette çocuklarınız için en iyisini
istiyorsunuz, o yüzden tiksinse de mühendis, doktor olmaları için
uğraşıyorsunuz ama iyi niyet her zaman yeterli değil, artık yüzleşin. Anne
olmak, baba olmak ciddi bir iştir, farkında olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder