BAY ORALET VE BİR ÇOCUĞUN GÜNCESİ
İlk bakışta güzel bir yer olduğu söylenebilirdi.Biraz uğraşılsa şu güzel
avlunun ortasına bir havuz yaptırılırdı.Bunu belli ki fazla entel ve gereksiz
buluyordu kahveci.Kahveci vizyonsuz bir adamdı galiba,atadan dededen ne
gördüyse o.Adam,sohbetin yeni yeni demlendiği masaya oturdu.Selamlaşma faslı
fazla uzun sürmedi hepsi çeşitli kombinasyonlarda dertlerini masanın üzerine
yaydılar.Saymayı bilmeyenler için başta söylemekte fayda var:Son gelenle
birlikte 4 başarısız senarist,4 ahşap görünümlü hakiki plastik ıstaka,3 çay bir
oralet vardı bir de ıstakaların yanında yetim gibi duran senaryo kağıtları.Kimi
bilgisayar çıktısı kimi Sümerce el yazısı.Hemen hemen hepsinin ortak noktası
bazı yerleri çizilmiş yanına notlar alınmış ağırlığı olan kağıtlar olmasıydı.Çayını
önce karıştıran bir yudum alır söze başlardı buraların kuralı buydu.İster
kıraathane kültürü deyin ister çay kaşığının gücü ,fark etmez.
Fularlı olan söze başladı:Kıraathane okuma yapılan yerdir aslında burada bu
sünepe okeyciler ve bizim olmamız ne tuhaf değil mi? Deri çeketli ve sakalları
bağımsızlığını ilan etmiş olan hem kıvranıyordu hem de sinirliydi,üretim
süreçleri böyle olurdu:”Salak salak konuşma Halit, iki satır bir şey konuşacağız
hemen ansiklopediye bağlama.” Çayından bir
yudum aldı,gözlüğünü düzeltti ve söze devam etti:”Bir de şunu dinleyin
beyler,senaryoma daha uygun bir giriş cümlesi buldum ‘Sigarayı içmek
değil,yemek istedi.’Halit güldü:’Evet abi,senaryo bitmiş senin tamam yani tamam
olmuş,başroller kim,şu yeni çıkan sarışın oğlanı oynatırsın artık.’Sakallı
mahçuptu cevap vermek istedi ama gücü yoktu,Halit haklıydı.Üçüncü adamımız
konuşmaya dahil oldu daha doğrusu muhabbetin seyri bunu gerektirmişti:Halit sen
ne geniş adamsın ya,Murat en azından bir şeyler yazmaya çabalıyor, ‘Daha okunabilecek
bir şey yazmadın,ama havandan geçilmiyor birader ne ayaksın?’Bu en sonki
‘birader ne ayaksın?’bölümü fazla kaçmıştı ,geri alınamazdı,olsundu.Halit
utandı,heyacanlandı çevresine hızlıca bir baktı.Kim bilir o anda kafasından
neler geçiyordu.Beni sorarsanız kafamdaki Kibariye ‘Kim Bilir’ şarkısının
sonlarına doğru gelmişti ve birazdan kahveyi yutacakmış gibi söylüyordu.Çaycıya
bir çay daha ver cinsinden bir hareket yaptım.Yan masayı dinlemeye devam ettim.Hikayenin
başına dönersek dört kişi vardı demiştik.Suskun ve her ortama lazım olan,oreletin
sahibi bu dördüncü de şansını denemeye karar verdi:”Beyler bir de şunu dinleyin’Bu
insanlar neden heykeller gibi anne, gözlem çalışması yapıyoruz ama heykeller
biz gelirken çok karanlık,neden biraz olsun aydınlanmadılar sen ölürken
bile.’Halit yine genişti:”Hoş geldin Shakespeare ,Hamlet nasıl?”Dördüncü adam
şaşırmıştı:’Hamlet’e mi benzettin abi,valla ondan esinlenmedim’Halit topa
yaklaştı:’Haklısın kardeşim o Hamlet’i yazdı senin ki olsa olsa omlet olur.’vurdu
gol oldu.Halit’in vicdanı değil de ulan fazla mı oldu bu acaba duygusu
sızlamaya başladı,çok sürmedi bu orası ayrı.Halit kırdığını onarmasını bilen
bir adamdı.Babası Toki Genel Müdürlüğünden emekliydi ne de olsa.Sesini
toparladı :’Sadece zor durumda kaldığımızda değil,istediğimiz zaman yazı
yazabilmemiz lazım,profesyonellik bunu gerektirir.Hepimiz amatör işler yaptık
ama artık kafanızı toplayın da gerçek bir iş koyalım,bizimle de röportaj
yapsınlar,ulan daha bizi kimse galasına çağırmadı.Ne zaman smokinimizi giyip
bir yere gideceğiz.Bu laflar hepsinde farklı etki uyandırdı:Murat:’Ulan nasıl
bitirecem senaryoyu,memuriyete, sefer tasına devam galiba’’ diye düşündü.Adını
bilemediğim ama Halit’e ayar olduğu anlaşılan:’Bu Halit de ne şerefsiz ya biz
yazacakmışız da beyefendi röportajlara galalara gidecekmiş” diye düşündü.Bir
insana bu kadar takmak zararlıydı.Freud kızardı.Yine adı geçmeyen dördüncümüz
kısaca Bay Oralet hepsinden daha fazla kaygılıydı:’Her şey tamam da smokini
nereden bulacağız,Terzi Fethi böyle şeyler diker mi acaba,neyse olmadı nişanda
giydiğim takım elbiseyle giderim.’Bay Oralet’e aferindi,evlenmişti en azından
nişanlıydı.
Hikayeyi okurken herkesin susmuş olması beni kıllandırdı, yarıda kestim,
sınıfta herkes bayılmak üzereydi öğretmende sahte bir hoşnutluk vardı.Yine
kıpkırmızı olmuştum.Hata bendeydi.Bu hikayeyi beyler geriye doğru ilerleyelim
diyen otobüs muavinlerinin bulunduğu bir ülkede laboratuvara nazar boncuğu
astıran bir fen bilgisi öğretmenin, öğretmen olmadığı için girdiği bir Türkçe
dersinde yazmıştım.Büyük ahmaklıktı.Hoca sözü Burcu’ya vermişti.O da burçlarla
ilgili bir kompozisyon yazmıştı.Bir yerinde benim burcum koç ise cesur ve girişimcidir dedi.O an dalgınlığım
bıçak gibi kesildi.Artık sınıfta koç aşkı olduğunu biliyorum.Sınfta değilse
bile ben de.Aklıma Bay Oralet geldi
napıyordu,evliliği nasıldı,burcu neydi,ben Burcuyla evlenebilecek miydim,ilk
smokin nerede üretilmişti .Tüm düşüncelerim Beethoven‘ın okullar için
bestelediği şarkıyla delik deşik olmuştu.Kantine koşanlar sürüsüne katıldım.
Gülarman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder