19 Şubat 2015 Perşembe

BAY ORALET VE BİR ÇOCUĞUN GÜNCESİ


                         BAY ORALET VE BİR ÇOCUĞUN GÜNCESİ


    İlk bakışta güzel bir yer olduğu söylenebilirdi.Biraz uğraşılsa şu güzel avlunun ortasına bir havuz yaptırılırdı.Bunu belli ki fazla entel ve gereksiz buluyordu kahveci.Kahveci vizyonsuz bir adamdı galiba,atadan dededen ne gördüyse o.Adam,sohbetin yeni yeni demlendiği masaya oturdu.Selamlaşma faslı fazla uzun sürmedi hepsi çeşitli kombinasyonlarda dertlerini masanın üzerine yaydılar.Saymayı bilmeyenler için başta söylemekte fayda var:Son gelenle birlikte 4 başarısız senarist,4 ahşap görünümlü hakiki plastik ıstaka,3 çay bir oralet vardı bir de ıstakaların yanında yetim gibi duran senaryo kağıtları.Kimi bilgisayar çıktısı kimi Sümerce el yazısı.Hemen hemen hepsinin ortak noktası bazı yerleri çizilmiş yanına notlar alınmış ağırlığı olan kağıtlar olmasıydı.Çayını önce karıştıran bir yudum alır söze başlardı buraların kuralı buydu.İster kıraathane kültürü deyin ister çay kaşığının gücü ,fark etmez.
   Fularlı olan söze başladı:Kıraathane okuma yapılan yerdir aslında burada bu sünepe okeyciler ve bizim olmamız ne tuhaf değil mi? Deri çeketli ve sakalları bağımsızlığını ilan etmiş olan hem kıvranıyordu hem de sinirliydi,üretim süreçleri böyle olurdu:”Salak salak konuşma Halit, iki satır bir şey konuşacağız hemen ansiklopediye bağlama.” Çayından bir  yudum aldı,gözlüğünü düzeltti ve söze devam etti:”Bir de şunu dinleyin beyler,senaryoma daha uygun bir giriş cümlesi buldum ‘Sigarayı içmek değil,yemek istedi.’Halit güldü:’Evet abi,senaryo bitmiş senin tamam yani tamam olmuş,başroller kim,şu yeni çıkan sarışın oğlanı oynatırsın artık.’Sakallı mahçuptu cevap vermek istedi ama gücü yoktu,Halit haklıydı.Üçüncü adamımız konuşmaya dahil oldu daha doğrusu muhabbetin seyri bunu gerektirmişti:Halit sen ne geniş adamsın ya,Murat en azından bir şeyler yazmaya çabalıyor, ‘Daha okunabilecek bir şey yazmadın,ama havandan geçilmiyor birader ne ayaksın?’Bu en sonki ‘birader ne ayaksın?’bölümü fazla kaçmıştı ,geri alınamazdı,olsundu.Halit utandı,heyacanlandı çevresine hızlıca bir baktı.Kim bilir o anda kafasından neler geçiyordu.Beni sorarsanız kafamdaki Kibariye ‘Kim Bilir’ şarkısının sonlarına doğru gelmişti ve birazdan kahveyi yutacakmış gibi söylüyordu.Çaycıya bir çay daha ver cinsinden bir hareket yaptım.Yan masayı dinlemeye devam ettim.Hikayenin başına dönersek dört kişi vardı demiştik.Suskun ve her ortama lazım olan,oreletin sahibi bu dördüncü de şansını denemeye karar verdi:”Beyler bir de şunu dinleyin’Bu insanlar neden heykeller gibi anne, gözlem çalışması yapıyoruz ama heykeller biz gelirken çok karanlık,neden biraz olsun aydınlanmadılar sen ölürken bile.’Halit yine genişti:”Hoş geldin Shakespeare ,Hamlet nasıl?”Dördüncü adam şaşırmıştı:’Hamlet’e mi benzettin abi,valla ondan esinlenmedim’Halit topa yaklaştı:’Haklısın kardeşim o Hamlet’i yazdı senin ki olsa olsa omlet olur.’vurdu gol oldu.Halit’in vicdanı değil de ulan fazla mı oldu bu acaba duygusu sızlamaya başladı,çok sürmedi bu orası ayrı.Halit kırdığını onarmasını bilen bir adamdı.Babası Toki Genel Müdürlüğünden emekliydi ne de olsa.Sesini toparladı :’Sadece zor durumda kaldığımızda değil,istediğimiz zaman yazı yazabilmemiz lazım,profesyonellik bunu gerektirir.Hepimiz amatör işler yaptık ama artık kafanızı toplayın da gerçek bir iş koyalım,bizimle de röportaj yapsınlar,ulan daha bizi kimse galasına çağırmadı.Ne zaman smokinimizi giyip bir yere gideceğiz.Bu laflar hepsinde farklı etki uyandırdı:Murat:’Ulan nasıl bitirecem senaryoyu,memuriyete, sefer tasına devam galiba’’ diye düşündü.Adını bilemediğim ama Halit’e ayar olduğu anlaşılan:’Bu Halit de ne şerefsiz ya biz yazacakmışız da beyefendi röportajlara galalara gidecekmiş” diye düşündü.Bir insana bu kadar takmak zararlıydı.Freud kızardı.Yine adı geçmeyen dördüncümüz kısaca Bay Oralet hepsinden daha fazla kaygılıydı:’Her şey tamam da smokini nereden bulacağız,Terzi Fethi böyle şeyler diker mi acaba,neyse olmadı nişanda giydiğim takım elbiseyle giderim.’Bay Oralet’e aferindi,evlenmişti en azından nişanlıydı.
   Hikayeyi okurken herkesin susmuş olması beni kıllandırdı, yarıda kestim, sınıfta herkes bayılmak üzereydi öğretmende sahte bir hoşnutluk vardı.Yine kıpkırmızı olmuştum.Hata bendeydi.Bu hikayeyi beyler geriye doğru ilerleyelim diyen otobüs muavinlerinin bulunduğu bir ülkede laboratuvara nazar boncuğu astıran bir fen bilgisi öğretmenin, öğretmen olmadığı için girdiği bir Türkçe dersinde yazmıştım.Büyük ahmaklıktı.Hoca sözü Burcu’ya vermişti.O da burçlarla ilgili bir kompozisyon yazmıştı.Bir yerinde benim burcum koç ise  cesur ve girişimcidir dedi.O an dalgınlığım bıçak gibi kesildi.Artık sınıfta koç aşkı olduğunu biliyorum.Sınfta değilse bile  ben de.Aklıma Bay Oralet geldi napıyordu,evliliği nasıldı,burcu neydi,ben Burcuyla evlenebilecek miydim,ilk smokin nerede üretilmişti .Tüm düşüncelerim Beethoven‘ın okullar için bestelediği şarkıyla delik deşik olmuştu.Kantine koşanlar sürüsüne katıldım.

                                                                                                                   Gülarman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder