Bahar çocuğuyum ben. Kışın yaza dönüşünün müjdesini veren; ağaçların yeşerdiği, çimlerin türlü çiçek yapraklarıyla şenlendiği ilk-baharın çocuğu…
İsmimi bile bahar koymuş bana. Doğduğum günden ç-almışım O’ nu.
Baharı müjdeleyen “Cemre’ nin düşmesi!”
Bu sebeple sevmiyorum ne kışı ne de yazı. Onun içindirki ne soğuk bana göre ne de sıcak…
Sanırım ben yaprak hışırtısını hırkamla dinlemeyi, sıcacık çayımın içimi ısıtmasını, erguvan kokularının kitap kokularına karışmasını seviyorum…
Haa, kırmızı pabuçlarımı özlüyorum bir de. Ve dedemin beni parka götürmesi için beklediğim 18.00 servisini…
Salıncak sırası beklediğim, terliyken soğuk su içtiğim için azar işittiğim günleri özlüyorum.
Annemle her sabah yeniden vedalaşmayı –ki bu sebeple sevmiyorum vedaları-, ağabeyimle kumanda kavgalarımızı, ailece çıktığımız bayram alış verişlerini…
Ramazanları özlüyorum mesela!
Apartmanda kurulan iftar sofralarını; sahura kadar süren muhabbeti özlüyorum. Babamın cebinde gofretle eve gelişini, iki kardeş yaptığımız koridor maçlarını… Ya da korkudan yaklaşamasam da yanlarına babaannemin ineklerini…
Üç yaşında ekmek almaya gittiğim günler geride kaldı. Hayal oldu. Elbette Mahmutpaşa’ dan alınan bebeklerim de…
Geri de kaldı!
Acelem varmış gibi büyüdüm. Ne dedem parka götürüyor artık ne de babamın cebinde gofret var. Koridor maçlarımız çoktan hatıra oldu artık. Babaannemin ineklerinin ise yerinde yeller esiyor.
Büyüdüm, büyüdük!
Ne bayramların tadı kaldı ne de eski ramazanların.
Daha büyük vedalarla tanış olduk.
Baharlar eski bahar değil biliyor musunuz; bir sıcak, bir soğuk kimi insanların suratları gibi…
Büyüdüm, büyüdük!
Ah, çocuk gülüşlerim ah!
Kırmızı pabuçlarım…
Zaten erguvan da kalmadı koklayacak ama neyse ki hala içecek çayımız, okunacak kitaplarımız var.
Buna da şükür değil mi?
İsmimi bile bahar koymuş bana. Doğduğum günden ç-almışım O’ nu.
Baharı müjdeleyen “Cemre’ nin düşmesi!”
Bu sebeple sevmiyorum ne kışı ne de yazı. Onun içindirki ne soğuk bana göre ne de sıcak…
Sanırım ben yaprak hışırtısını hırkamla dinlemeyi, sıcacık çayımın içimi ısıtmasını, erguvan kokularının kitap kokularına karışmasını seviyorum…
Haa, kırmızı pabuçlarımı özlüyorum bir de. Ve dedemin beni parka götürmesi için beklediğim 18.00 servisini…
Salıncak sırası beklediğim, terliyken soğuk su içtiğim için azar işittiğim günleri özlüyorum.
Annemle her sabah yeniden vedalaşmayı –ki bu sebeple sevmiyorum vedaları-, ağabeyimle kumanda kavgalarımızı, ailece çıktığımız bayram alış verişlerini…
Ramazanları özlüyorum mesela!
Apartmanda kurulan iftar sofralarını; sahura kadar süren muhabbeti özlüyorum. Babamın cebinde gofretle eve gelişini, iki kardeş yaptığımız koridor maçlarını… Ya da korkudan yaklaşamasam da yanlarına babaannemin ineklerini…
Üç yaşında ekmek almaya gittiğim günler geride kaldı. Hayal oldu. Elbette Mahmutpaşa’ dan alınan bebeklerim de…
Geri de kaldı!
Acelem varmış gibi büyüdüm. Ne dedem parka götürüyor artık ne de babamın cebinde gofret var. Koridor maçlarımız çoktan hatıra oldu artık. Babaannemin ineklerinin ise yerinde yeller esiyor.
Büyüdüm, büyüdük!
Ne bayramların tadı kaldı ne de eski ramazanların.
Daha büyük vedalarla tanış olduk.
Baharlar eski bahar değil biliyor musunuz; bir sıcak, bir soğuk kimi insanların suratları gibi…
Büyüdüm, büyüdük!
Ah, çocuk gülüşlerim ah!
Kırmızı pabuçlarım…
Zaten erguvan da kalmadı koklayacak ama neyse ki hala içecek çayımız, okunacak kitaplarımız var.
Buna da şükür değil mi?
Cemre İpekli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder