Standart bir sabaha hazırlanıyor yorgun şehir. Gün yeni yeni doğuyor, tan kızıl... Simitçiler ellerinin değmediği sıcacık simitleri tezgaha taşıma derdinde; öte yanda çorba kazanlarının altı yanmış. Kim bilir kimler günün ilk çayını ateşe koymuş.
08.00
Daha rahat bir hayat için feragat edilen sahici özgürlükler. Alarma dayalı hayat.. Kahvaltı yapılmadan terkedilen evler, uykusuna doyamamış çocuklar. Anne yerine sarılınan markalı oyuncak bebekler.
12.00
Karın doyurmak için bahşedilen vakit. Alelade yenilen fast-foodlar... Biraz da twitter, face. İki lokma sohbetin bile gerisinde yürütülen sanal dostluklar.
13.00
Mesai yeniden; soluksuz çalışma. Bir nefes almaya izin var, şanslıysanız birkaç bardak da demli çaya.. Cam kenarındaysa masa karbonmonoksit yüklü gökyüzüne de kaçamak bir bakış; değilse o da yok.
17.00
Bitti gün. Bomboşken dopdolu hem de. Tıpkı tıkabasa dolu otobüste muavinin gördüğü boşluk gibi. Olmayan ama var olduğu sanılan, var olduğuna inanılan...
18.30
Saat geç oldu.Beyazıt işportacıları aldılar yerlerini. Akşam yemeği ve çocuklarla tanışmak zamanı yeniden; 2 belki 3 saatliğine. Bir de taze demlenmiş çay; içilecek vakit olmasa da..
23.00
Kabuğuna çekilme zamanı. İç hesaplaşmaların vakti. Hoşgeldin vicdan tınısı. Hayat kirliğinin hayâ kirliliğine dönüşmemesi için bizi bırakma olur mu?
Cemre İpekli